Mesafeler kısalsın diye...
11 Mart 2013 Pazartesi
AĞLAYAN PASTA
Uzun çoook uzun aranın ardından merhaba;
Bu nedensiz uzaklığın ardından güzel bir tarifle dönmek istedik
Aslında pek çok kişinin bildiği bir lezzet ancak ben biraz geç keşfettim
O kadar beğendik ki her misafire yapılır duruma geldi
Tıpkı ''rulo muhallebi'' gibi; bu pastada kurtarıcı tarifler kısmına eklendi yemek defterimde
yalnız ben bu tarifi 4-5 farklı ölçüde denemenin ardından ;en uygun ölçüleri kendime göre ayarlayıp ;kendimce ideal hale getirdim.
MALZEMELER:
4 yumurta
1 su bardağı şeker(çok şekerli seven 1.5 koyabilir)
yarım su bardağı süt
yarım su bardağı sıvıyağ
1 paket kabartma tozu
1 çay kaşığı karbonat(üzerine limon damlatılacak)
1 paket vanilya
1,5 su bardağı un(cıvık kıvamlı olacak ben 1,5 su bardağı koydum çok cıvıksa ölçüyü arttırabilirsiniz)
1 küçük paket dr oetker kakao(3-4 kaşık kakao)
Üzeri için: 1 kaşık kakao,3/4 su bardağı süt,üzerini sıvıyağda tamamlayın(çırpılıp,kek pişip ılıyınca dökülecek)
Üzeri için: 1 su bardağı sütle çırpılmış krem şanti
Üzeri için:dr oetker çikolata sosu
Yapılışı:
Şeker ve yumurtaları 6-7 dk çırpıyoruz;2 katına çıkıp köpük köpük olana kadar.
süt ve yağı ekleyip çok az karıştırıyoruz
Eleğin üzerine biraz un kabartma tozunu ve vanilyayı koyup eleyerek hamuru karıştırıyoruz
karbonatı direk bamura koyup üzerine limon damlatıp köpürmesini sağlıyoruz(tadı vurmasın diye)
Unuda katıp karıştırın ve en son kakaoyu ekleyip karıştırıyoruz
yağlanmış ve un serğpilmiş dikdörtgen yada yuvarlak borcama döküyoruz
Fazla kabarmıyor ;zaten üzerine kremada ekleyeceğimiz için kabarmaması daha iyi bence
eğer çok kabarık isterseniz daha küçük fırın kabına koyarak pişirebilirsiniz
Kısa sürede pişiyor.Diğer kekler gibi değil.15-20 dk dan sonra kabarmışsa kürdanla kontrol edin.Kürdan temizse hemen alın fırından.
Çikolata sosunu tarife göre pişiriyoruz(bunu daha evveldende yapabilirsiniz soğuması gerekiyor çünkü)
Kek ılıyınca üzerine süt yağ ve kakaodan oluşan sosu gezdiriyoruz(daha ıslak isterseniz 1,5 bardak dökebilirsiniz sosu)
Kek soğuyunca hazırladığımız krem şantiyi üzerine döküyoruz
En son soğumuş olan çikolata sosunu döküp ya benim gibi dayanamayıp hemen yiyoruz ya da buzdolabında 1-2 saat soğutup afiyetle yiyoruz:)...
Pastamızı'' http://gelibolu17-midedenkalbe.blogspot.com/ ''porselen demlik çay saati etkinliğine gönderiyoruz.
_firuz_
21 Ağustos 2011 Pazar
PATATESLİ ÇITIR BÖREK VE....
Dilediğiniz kadar yufka
margarin yada tereyağ
içmalzemesi:patates,soğan kırmızı tatlı toz biber,kaşar
iç malzemesinin hazırlanması
patatesi haşlayıp eziyoruz
tencerede soğanı kavurup kırmızı toz biber atıyoruz
ardından patatesleri ekleyip 5 dk karıştırarak kavuruyoruz
tuz ve bol karabiber ekleyip ılımaya bırakıyoruz
tereyağını eritip her yerini yağlıyoruz
ikiye katlıyoruz tekrar yağ sürüyoruz ve geniş tarafına patatesli iç ve üzerinede parça kaşar koyup sarıyoruz(kaşarı az koyun aksi takdirde sızıyor)
minik minik dilimleyip üzrine yumurta sarısı sürüp fırına veriyoruz
200 derecede üzeri kızarana kadar pişiriyoruz
(patatesli kıymalı kaşarlı içi deneyin mutlaka)
_firuz_
Bunlarda balkonumdan çıkan hazineler:)
8 Mart 2011 Salı
TARÇINLI SUSAMLI KURABİYE(KUZEN KURABİYESİ:)
Evet müthiş zamanlama!bloglara erişim kısıtlı bazıları için ve ben aylar sonra bir post yazayım dedim:)Ne zamandır yayınlamak istediğim kurabiyeleri yayınlamak ne yazıkki böyle bir zamana denk geldi
Tarif kuzenim sıdıka'nın tarifi..Çok seviyorum bu tarifi ;minik minik kahve yanına eşlik edebilecek tarzda leziz bir kurabiye..Ve tarif;
1 paket margarin(ben yarı yarıya tereyağ kullanıyorum)
1 yumurta(koymasanızda olur;bereketli oluyor yumurta ekleyince)
yarım çay bardağı sıvı yağ
9 kaşık pudra şekeri(orjinalinde şeker daha azdı ben şekerli sevdiğim için arttırdım)
1 paket kabartma tozu
vanilya
1 çay bardağı kavrulmuş susam
yeterince un
üzeri için:tarçın-pudra şekeri
Hamuru ele yapışmayacak şekilde yoğurup minik minik yuvarlayıp 175 derecede üzeri kızarmadan pişirin
sıcakken tarçın ve pudra şekerine bulayın.
(cevizde ekleyebilirsiniz)
_Firuz_
Tarif kuzenim sıdıka'nın tarifi..Çok seviyorum bu tarifi ;minik minik kahve yanına eşlik edebilecek tarzda leziz bir kurabiye..Ve tarif;
1 paket margarin(ben yarı yarıya tereyağ kullanıyorum)
1 yumurta(koymasanızda olur;bereketli oluyor yumurta ekleyince)
yarım çay bardağı sıvı yağ
9 kaşık pudra şekeri(orjinalinde şeker daha azdı ben şekerli sevdiğim için arttırdım)
1 paket kabartma tozu
vanilya
1 çay bardağı kavrulmuş susam
yeterince un
üzeri için:tarçın-pudra şekeri
Hamuru ele yapışmayacak şekilde yoğurup minik minik yuvarlayıp 175 derecede üzeri kızarmadan pişirin
sıcakken tarçın ve pudra şekerine bulayın.
(cevizde ekleyebilirsiniz)
_Firuz_
9 Ocak 2011 Pazar
PARFÜM
Tarif bekleyen arkadaşları hayal kırıklığına uğratıyoruz belki ama -bu aralar parfüm takıntımdan ötürü- biraz araştırma yaptım; paylaşayımda vatana millete hayırlı bir blogger olayım dimi:P
tabiki sizin için yaptım! :)
EDT VE EDP arasındaki farkı biliyomuydunuz ?
EDT yani eau de toilette ;fransızca tuvalet suyu anlamındaymış.Fransızlar orta çağda 10 günde bir yıkandıkları ve pis koktukları için tuvalet sonrası bir sıvı sürerlermiş.(lütfen gözünüzde canlandırmadan okuyun yazıyı yoksa tiksinç bi durum çıkıyo ortaya:)
bu ''mevzu bahis su'' :%1-7 oranında aromatik madde içeriyor.
EDP ise fransızca parfüm suyu demek olup kalıcı olması %10-20 oranında özlü yağ barındırmasında saklıymış
Her neyse;bu çook mühim bilgilerin ardından bazı parfümleri ve o çok değerli görüşlerimi paylaşmak istiyorum sizlerle:P
-dior-hypnotic poison(tatlı)(favorim)
-ck.euphoria(tatlı-baharat)-(favori 2:)
-lolita lempicka(tatlı şekerimsi bişey hoş)
-lancome miracle forever(tatlı)
-chanel coco mademoiselle(chanel' in en güzel kokusu bence)
-lancome hypnose(tatlı)
-kenzo amour(vanilya)
-wich(uzun zaman kullandım kış kokusu ama çok ağır geliyo sevmiyorumm artık)
-miss dior cherie(vanilya -meyve -şeker)
-dior addict2(fresh -hafif- yaz kokusu)
-escada magnetism(şekersi)
-dior-dune(sanişimin üniversite kokusu:)
-jovan(türkiyede baya fanatiği var ama yurt dışından getirtebilirsiniz burda yok-baharat kokularını sevenler için)
-kenzo amour(vanilya)
-nina ricci nina(meyve çiçek karışımı)
-ralph lauren-ralph(sportif)
-escada-escape(çiçek)
-dior-jadore(çiçek)
-ralph lauren-romance(çiçek)
-bvlgari-rose essentielle(yoğun gül kokusu)
-aquolina chocolovers(çikolatalı kek gibi kokmak isteyene:)
-hugo boss femme( çekici çiçek kokusu-yaz için uygun)
parfüm dışında yıllardır vazgeçemediğim vücut losyonunu paylaşmadan geçemiycem
joop le bain lotion-bayılıyorum kokusuna çok kalıcı ;
kalıcılık demişken -şahsi fikrim-chanel bu işi çok iyi biliyor.Nerdeyse bütün parfümleri kalıcı...
ben vanilya şeker meyve kokularından hoşlandığım için ; çoğunlukla benim çekim alanıma girenleri,tecrübe ettiklerimi ve duyduklarımı yazmaya çalıştım.Genelde kış kokuları benim beğendiklerim ;yazın hele hele benim sıcak memleketimde mümkün değil şekersi kokuları kullanmak(en hafifi belki)
konuyla alakalı görüşleri olanlar paylaşırsa sevinirim
belki bu postu okuyan arkadaşlar faydalanırlar görüşlerimizden
hangi parfümü kullanıyosunuz?
ne tür bir koku?
ten renginiz?
tek parfümle bir ömür geçireceksiniz ;hangisi olurdu:)
(bu arada pek çok kişi biliyo artık ama bilmeyen için: www.strawberrynet.com da büyük indirimler oluyor; kargo parası ile birlikte çok uygun fiyata alabiliyosunuz)
_Firuz_
30 Aralık 2010 Perşembe
SON GELİŞMELER...
Uzuuuun aranın ardından;
Ne tür gelişmeler oldu bizlerle alakalı kısa bir özet geçme isteği belirdi birden içimde;
Bu hissettiğim manasız ve kimilerini alakadar etmeyecek olan yazı yazma isteğimi; gecenin bu saatinde tüm engellemelere rağmen! yayınlamak istedim
çok umrumdaydı sanki diyenleri dikkate alarak''neden yoktunuz bu kadar zamandır ''sorusunun cevabınıda vermiycem:)
evet gelelim haberlere;(evet merak ediyoruz diyenlere ithafen:)
içimizden birinin 2. çocuğu dünyaya geldi.1.yi merak edenlere hemen söyliyim 1,5 yıl önce doğmuştu elifimiz;şimdi ilkinin erkek versiyonu açtı gözlerini- kaan bebi:)
yine içimizden 2 arkadaşımızda hamile ;bir tanesi 9 haftalık diğeri 5 haftalık
pek doğurganlar bu yıl canlarım:)
ve ben;hala 1 kızım var:)tek değişmeyen benim;karnım şişmedi,depresif modda değilim,midem bulanıp böğürmüyorum,en önemliside hala fit ,formumda ve güzelim hahaha:)) tamam karnınız burnunuz yamulsada -kocalarınızı bilemem ama -hala benim için güzelsiniz:))
peki peki;bu kadar eğlence yeter ;Allah hayırlısıyla kucağınıza almayı nasip etsin inşallah
kaan kuzuyada sağlık afiyet versin Rabbim..
1 lohusa 2 hamile yazık bana yaa !! kapris kapris kapris....
(bu arada hadi bilin bakalım kim hamile kim doğurdu:)
(_fiyu_)
15 Şubat 2010 Pazartesi
TARÇINLI CEVİZLİ ÇÖREK
Evet biliyoruz uzun zaman oldu sene 2050' ye yaklaştık nerdeyse:)Tamam itiraf ediyorum(Sanırım Saniye adınada konuşabilirim bu konuda);ilhami her ikimizide terketti:P Uzun zamandır yazma isteği yok maalesef içimizde ..O kadar çok tarif biriktiki;hepsini yayınlarmıyız bilemiyorum ..Ben yorum yazan Beste arkadaşımızın yorumu hatırına bu çok beğendiğim ve 1 haftada 2 kez yaptığım çörekleri yayınlamak istedim.Tarifi nette bloglarda gezinirken bulup kaydetmiştim.(ikizlerinannesi.blogspot.com)Şekerli mayalı sevenler için tavsiye edilir.Tarifte sadece tarçınla yapılan bir çörekti ama ben çok sade olur düşüncesiyle ceviz ekledim ve iyiki eklemişim .Bana göre çörek daha anlamlı oldu bu şekliyle(yinemi ceviz diyen arkadaşı duyar gibiyim:P)
500 gr un
1 bardak süt
1 yumurta
1 paket kuru maya
1 çay bardağı şeker
1 fiske tuz
5 yemek kaşığı sıvıyağ
iç malzemesi:
100 gr tereyağ
1 tatlı kaşığı tarçın
yarım su bardağı ceviz(biraz fazla koydum 2. yapışımda)
1 çay bardağından 2 parmak az şeker
üzeri için
1 yemek kaşığı süt
1 yumurta sarısı
hamuru yoğurup 1 saat mayalandırın
2 parçaya bölün
her birini ince olacak şekilde yuvarlak yada dikdörtgen açın
iç malzemesini sürüp rulo şeklinde sarın
üçgenler şeklinde kesin
oklava yada yuvarlak uçlu bir malzemeyle üzerine bastırın
tepsiye dizin üzerine süt ve yumurta sarısı sürüp fırında üzeri hafif kızarana kadar pişirin..
_Firuz_
28 Aralık 2009 Pazartesi
SENE 2050!
''sinem,firuz,hilal ve saniye'' kare dörtlüsü'nün dostluğunun 14. yılı 2010
14 senedir hüzünlerini mutluluklarını, hayal kırıklıklarını paylaştı bu dörtlü
biri düştü ;diğeri el verdi,biri ağladı hepsi ağladı; uzaklıklara aldırmadan..
Yıllardır bu resme bakıp saatlerce konuşur dururuz.''Senin ayakkabın pek modern benimki pek havadar ;sen çok çökmüşsün ben hala diriyim ''gibisinden espriler yapıp saatlerce güleriz:)
Allah bizi ayırmasın, hepinizi kötülüklerden korusun ,güzel bir ömür versin canlarım
iyiki varsınız...
_firuz_
İstanbul-Antalya-Ankara-Kayseri.... Dağıldık 4 ayrı şehre... Ama aslında hiç ayrılmadık, kim ne zaman grip olmuş ondan bile haberdarız :)
Üniversiteye hazırlanırken hiçbirimizin hayali Konya'da okumak değildi belki de ama Konya'yı kazandığımıza şükrederek mezun olduk değil mi canlarım?
Belki her sene planlayıp da yapamadığımızı yaparız bir gün, Konya'da bir araya gelir anılarımızın geçtiği yerleri gezeriz, olmaz mı ???
Hiç ayrılmayalım olur mu... İyiki varsınız...
_Saniye_
16 Aralık 2009 Çarşamba
13 Aralık 2009 Pazar
ERİKLİ VİŞNELİ KEK
Mürdüm eriği zamanı gelince o kısa süre zarfında bol bol erikli tarif yapmaya çalışırm.Bobo! ve ben ; mürdüm eriğinin ekşi-tatlı lezzetine hayranızdır.Erikli tart ,erikli kek,erikli tatlı şeklinde dönüşümlü olarak uygulanır o dönemde..bunlarda mevsimi geçmeden yaptıklarım..Dondurucudaki vişnelerimde ekşimsi tadıyla ayrı bir lezzet kattı.Hemen tarife geçeyim..
3 yumurta
1-1,5 su bardağı şeker(ben 1,5 koyuyorum)
1 çay bardağı süt
1 çay bardağı sıvı yağ
2 kaşık tereyağ
kabartma tozu
vanilya
yeterince un
tarçın
vişne(dondurucudan çıkınca tam çözülmeden çekirdeklerini çıkarıp pudra şekeriyle karıştırdım)
12-13 adet mürdüm eriği(ikiye üçe dilimliyoruz)
şeker ve yumurtayı çırpıp ,süt sıvıyağ ,tereyağ katıyoruz.Un,kabartma tozu ve vanilyayı eleyerek hamura ekliyoruz.ne çok koyu ne çok cıvık olmalı kıvamı.Kek kalıbına döküyoruz.Üzerine vişneleri koyuyoruz,erikleride dizdikten sonra en son üzerine şeker ve tarçın serpip 175 derecede pişiriyoruz.
Öneri:Erikli tart yapıyosanız üzerine pişmeye yakın 1 kutu süt kreması dökün ve az bi süre daha pişirin.Harika bir lezzet çıkıyo ortaya.Ben şeftalili tartada süt kreması kullanıyorum.
_firuz_
17 Kasım 2009 Salı
RAF ÖMRÜMÜZ UZUN OLSUN!!
Uzun zamandır yayınlamak ıstediğim fakat bir türlü derleyemediğim bebek yemekleri yazı dizisini yayınlama planıyla geçtim pc başına ;tesadüfen rastladığım bu yazıyla başlamak daha doğru geldi
Süt konusu çok tartışılan bir konu..Kızımı emzirmeyi kesince hangi sütü kullanmam gerektiği konusunda biraz araştırma yapmış ve güvenilir bir doktorun yazısıyla karara varmıştım(yazıyı bulursam yayınlarım) Sonuç itibariyle ben kızıma 3 gün hazır süt(günlük süt tercihim)4 günde köy sütü veriyorum.Keşke her zaman köy sütü verebilsem ;talep fazla olunca sütü yetiştiremiyolar.Zaten artık hayvan besleyen o kadar az ki(nedenleri çok dramatik!)
Peyniri zeytini annem yapar bizim ailede.Bu yıl bende zeytin kurdum ilk kez; çok zahmetli ama buna değer..Birde alışınca ev yapımı gıdalara ,hazır tüketemiyosunuz.Çocukluğunuzdan kalan alışkanlıklardan vazgeçemiyosunuz.Mesela ben hazır yoğurt yiyemem mecbur kalmadıkça.Mutlaka kendım yaparım.Şimdi kızımda aynı benim gibi oldu.Ev yoğurduyla hazır yoğurdu ayırt edebiliyor.Kafayı sağlıklı beslenmeyle bozmuş insanları görünce uzaylı muamelesi yaparız genelde(az dalga geçmedim komşumla:)Kızımın hayatımıza girişiyle hayata bakışımız ,rutin alışkanlıklarımız,diyaloglarımız gibi; yemek alışkanlıklarımızda mutfağımıza giren gıdalarda değişti.Anlattıklarım biraz komik gelebilir eğer çocuk sahibi değilseniz,mesela biz artık evde çerez yemiyoruz daha doğrusu yiyemiyoruz,özelliklede çekirdek..Cips,şekerleme bizim eve girmez (Ara sıra bir parça çikolata ile ödüllendiriliyor tabi)Herşeyi doğal tüketmek mümkün değil elbet ama şuan elimizden geleni yapmak kısa ömrün karıdır dimi:)
Süt konusu çok tartışılan bir konu..Kızımı emzirmeyi kesince hangi sütü kullanmam gerektiği konusunda biraz araştırma yapmış ve güvenilir bir doktorun yazısıyla karara varmıştım(yazıyı bulursam yayınlarım) Sonuç itibariyle ben kızıma 3 gün hazır süt(günlük süt tercihim)4 günde köy sütü veriyorum.Keşke her zaman köy sütü verebilsem ;talep fazla olunca sütü yetiştiremiyolar.Zaten artık hayvan besleyen o kadar az ki(nedenleri çok dramatik!)
Peyniri zeytini annem yapar bizim ailede.Bu yıl bende zeytin kurdum ilk kez; çok zahmetli ama buna değer..Birde alışınca ev yapımı gıdalara ,hazır tüketemiyosunuz.Çocukluğunuzdan kalan alışkanlıklardan vazgeçemiyosunuz.Mesela ben hazır yoğurt yiyemem mecbur kalmadıkça.Mutlaka kendım yaparım.Şimdi kızımda aynı benim gibi oldu.Ev yoğurduyla hazır yoğurdu ayırt edebiliyor.Kafayı sağlıklı beslenmeyle bozmuş insanları görünce uzaylı muamelesi yaparız genelde(az dalga geçmedim komşumla:)Kızımın hayatımıza girişiyle hayata bakışımız ,rutin alışkanlıklarımız,diyaloglarımız gibi; yemek alışkanlıklarımızda mutfağımıza giren gıdalarda değişti.Anlattıklarım biraz komik gelebilir eğer çocuk sahibi değilseniz,mesela biz artık evde çerez yemiyoruz daha doğrusu yiyemiyoruz,özelliklede çekirdek..Cips,şekerleme bizim eve girmez (Ara sıra bir parça çikolata ile ödüllendiriliyor tabi)Herşeyi doğal tüketmek mümkün değil elbet ama şuan elimizden geleni yapmak kısa ömrün karıdır dimi:)
Ve Sunay Demircan....
''yeşil sapları, şık karton kutuları, minik-yeşil etiketleri; Tek renk, tek ses, tek yürek halleri; yüksek fiyatlarıyla tezgahların yıldızı, kan kırmızı domatesler.
Yediniz mi?
Yiyeceksiniz!
Zira onlar, modern dünyanın gurur kaynakları.
"Tatmin olma" duygusu köreltilmiş, "yeter" sözünü defterinden çoktan silmiş insan evladının zeka ürünleri onlar.
Onlara şimdi domates diyorlar.
Devasa seralarda, tümüyle bilgisayar kontrolünde, topraksız koşullarda (su kültürü) yetişiyorlar.
Her birinin köküne birer serum hortumu bağlı, damla damla dökülüyor azotlar, fosforlar, kalsiyumlar. ..
Hava mı lazım?
Pompalar var, suyun içine gerektiği kadar hava basıyor.
Güneş mi lazım?
Cıvalı ampuller var, fotosentezi artıran yüksek basınçlı ışık basıyor.
Kuş mu lazım?
Aşk olsun!
Zamanı gelince, salınıyor bambus arıları içeri; dölleniversinler, kurda-kuşa muhtaç olmadan..
Çünkü onlar doğanın güvensiz derbederliğine terk edilemeyecek kadar değerliler.
Onlar, öbür dünyaya giderken yanımızda götüreceğimiz yatlar, katlar, plazmalar, plazalar...
Hala markettesiniz.
Süt içip kemikleri geliştirmek gibi bir inancın peşinde, dolaşıyorsunuz raflarda.
O, beyaz sıvının içinde protein, vitamin, bir sürü bakteri, mineral filan olduğunu düşünüyorsunuz.
Nasıl söylemeli, bilmem ki?
Aramızda kalsın ama, onun içinde artık bir şey yok!
İyisi mi bunu size, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden Prof. Dr. Ahmet Aydın söylesin "Süt sağlıklı bir içecekken, raf ömrünü uzatmak için pastörizasyon, yüksek ısı uygulaması (UHT) ve homojenizasyonla çok zararlı bir ürün haline getiriliyor. Bu işlemlerle sütün içindeki tüm bakterileri öldürülüyor. Pastörizasyon, sütün vitamin ve mineralle zenginleşmesini engelliyor, sindirim enzimlerini tahrip ediyor, tahrip olan ve sindirilmeyen protein parçacıkları, bağırsaktan kanımıza geçiyor, vücut da bunları düşman olarak algılıyor ve bağışıklık sistemini tahrip ediyor. İnsan vücudu tahrip oluyor ve alerjik hastalıklara, bağışıklık sistemi hastalıklarına, romatizmal hastalıklara neden oluyor. Çocuklarda görülen kronik orta kulak iltihabının altında da süt kullanımı vardır...".
Hadi bunları geçtik bir kalem. Siz o sütü veren ineğin başına gelenlerden haberdar mısınız?
İnek inek olmaktan çıkalı çok oldu.
Önüne konan her şeyi yiyen, bol hormon ve antibiyotikle ayakta durabilen, deri kaplı et parçaları onlar.
Günde 100 kilo süt (!) veren inek yaptılar.
Ne demek biliyor musunuz bu?
Market arabasını sürmeye devam.
Üzümleri gördünüz mü?
Sanki bağdan yeni gelmişler. Dipdiri, ipiriler.
Nereden geliyor bunlar?
Şili'den.
Şili mi?
Evet!
Kaç gündür buradalar?
3-5 gün oldu.
Düşünün, Şili'nin bir köyünde topluyorlar bunları.
Uzun yolculuklar sonunda bize geliyor. Bir süre bizim manavda bekliyor.. Alıyorsun eve getiriyorsun, evde de 3-5 gün daha, bana mısın demiyor.
İyi ama, nasıl?
Şahane şeyler var, adına ilaç diyorlar. Üzümlere verilen bu ilaçlardan birinin etiketindeki faydaları sayalım mesela:
Dane büyüklüğünü artırır, Dane ağrılığını artırır, Dane şeklini daha düzgün olarak değiştirir, Tam olgunlaşmada bile daneye parlak sarı yeşil rengini verir, Güçlü üzüm çöpüne rağmen dane sıkıca sapa bağlı kalır. Bu yüzden yükleme taşıma esnasında danelenme nedeniyle olabilecek kayıplar azalır, Dayanıklı ve dirençli kabuk sayesinde hasat ve hasat sonrası olabilecek yaralanmalar en aza iner, hastalıklara direnç katar, Kullanım dozu yükseldiğinde sofralık üzümlerde hasadı geciktirir, Yüksek kalite ve standart sağlar, Raf ömrü uzar
Daha durun!
Petunya ve karnabahar geni konmuş mısırlardan yapılma cipsleri de yiyeceksiniz.
Geceleri de bahçenizi denizanası geniyle donatılmış buğdaylarla aydınlatacaksınız.
Diyebilirsiniz ki, "hep olumsuz tarafından bakma, bu gelişmeler olmasa açlığın önüne geçilemez". İyi ama açlığın nedeni gıda üretimindeki yetersizlik değil ki!
Tam tersine, bugün dünyada gıda üretiminde fazlalık var. Öyle ki, tüm üretilen besinleri toplayıp, dünyadaki insan sayısına bölseniz, kişi başına günlük 2 kilo gıda düşüyor.
Bu hepimizi besler de, yusyuvarlak bile yapar.
Sorun gıda üretiminin yetersizliği değil, aç olanların gıda alacak paralarının olmaması.
Ama, daha da vahimi, biz de o süt, domates, üzüm gibi oluyoruz.
Neye ağlayıp, neye güleceğimizi birileri bize anlatıyor.
Kimi sevip, kimden nefret edeceğimizi de.
İnsan ilişkilerini artık klavye ve monitor üzerinden kuruyoruz.
Gün geliyor, öldürüyoruz.
Adına "bilgi" dedikleri rafine verilerle zihnimizi doldurup, enselerinde barkod yapıştırılmış mamül ürünler oluyoruz.
Ne diyelim?
Raf ömrümüz uzun olsun!
_firuz_
''yeşil sapları, şık karton kutuları, minik-yeşil etiketleri; Tek renk, tek ses, tek yürek halleri; yüksek fiyatlarıyla tezgahların yıldızı, kan kırmızı domatesler.
Yediniz mi?
Yiyeceksiniz!
Zira onlar, modern dünyanın gurur kaynakları.
"Tatmin olma" duygusu köreltilmiş, "yeter" sözünü defterinden çoktan silmiş insan evladının zeka ürünleri onlar.
Onlara şimdi domates diyorlar.
Devasa seralarda, tümüyle bilgisayar kontrolünde, topraksız koşullarda (su kültürü) yetişiyorlar.
Her birinin köküne birer serum hortumu bağlı, damla damla dökülüyor azotlar, fosforlar, kalsiyumlar. ..
Hava mı lazım?
Pompalar var, suyun içine gerektiği kadar hava basıyor.
Güneş mi lazım?
Cıvalı ampuller var, fotosentezi artıran yüksek basınçlı ışık basıyor.
Kuş mu lazım?
Aşk olsun!
Zamanı gelince, salınıyor bambus arıları içeri; dölleniversinler, kurda-kuşa muhtaç olmadan..
Çünkü onlar doğanın güvensiz derbederliğine terk edilemeyecek kadar değerliler.
Onlar, öbür dünyaya giderken yanımızda götüreceğimiz yatlar, katlar, plazmalar, plazalar...
Hala markettesiniz.
Süt içip kemikleri geliştirmek gibi bir inancın peşinde, dolaşıyorsunuz raflarda.
O, beyaz sıvının içinde protein, vitamin, bir sürü bakteri, mineral filan olduğunu düşünüyorsunuz.
Nasıl söylemeli, bilmem ki?
Aramızda kalsın ama, onun içinde artık bir şey yok!
İyisi mi bunu size, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden Prof. Dr. Ahmet Aydın söylesin "Süt sağlıklı bir içecekken, raf ömrünü uzatmak için pastörizasyon, yüksek ısı uygulaması (UHT) ve homojenizasyonla çok zararlı bir ürün haline getiriliyor. Bu işlemlerle sütün içindeki tüm bakterileri öldürülüyor. Pastörizasyon, sütün vitamin ve mineralle zenginleşmesini engelliyor, sindirim enzimlerini tahrip ediyor, tahrip olan ve sindirilmeyen protein parçacıkları, bağırsaktan kanımıza geçiyor, vücut da bunları düşman olarak algılıyor ve bağışıklık sistemini tahrip ediyor. İnsan vücudu tahrip oluyor ve alerjik hastalıklara, bağışıklık sistemi hastalıklarına, romatizmal hastalıklara neden oluyor. Çocuklarda görülen kronik orta kulak iltihabının altında da süt kullanımı vardır...".
Hadi bunları geçtik bir kalem. Siz o sütü veren ineğin başına gelenlerden haberdar mısınız?
İnek inek olmaktan çıkalı çok oldu.
Önüne konan her şeyi yiyen, bol hormon ve antibiyotikle ayakta durabilen, deri kaplı et parçaları onlar.
Günde 100 kilo süt (!) veren inek yaptılar.
Ne demek biliyor musunuz bu?
Market arabasını sürmeye devam.
Üzümleri gördünüz mü?
Sanki bağdan yeni gelmişler. Dipdiri, ipiriler.
Nereden geliyor bunlar?
Şili'den.
Şili mi?
Evet!
Kaç gündür buradalar?
3-5 gün oldu.
Düşünün, Şili'nin bir köyünde topluyorlar bunları.
Uzun yolculuklar sonunda bize geliyor. Bir süre bizim manavda bekliyor.. Alıyorsun eve getiriyorsun, evde de 3-5 gün daha, bana mısın demiyor.
İyi ama, nasıl?
Şahane şeyler var, adına ilaç diyorlar. Üzümlere verilen bu ilaçlardan birinin etiketindeki faydaları sayalım mesela:
Dane büyüklüğünü artırır, Dane ağrılığını artırır, Dane şeklini daha düzgün olarak değiştirir, Tam olgunlaşmada bile daneye parlak sarı yeşil rengini verir, Güçlü üzüm çöpüne rağmen dane sıkıca sapa bağlı kalır. Bu yüzden yükleme taşıma esnasında danelenme nedeniyle olabilecek kayıplar azalır, Dayanıklı ve dirençli kabuk sayesinde hasat ve hasat sonrası olabilecek yaralanmalar en aza iner, hastalıklara direnç katar, Kullanım dozu yükseldiğinde sofralık üzümlerde hasadı geciktirir, Yüksek kalite ve standart sağlar, Raf ömrü uzar
Daha durun!
Petunya ve karnabahar geni konmuş mısırlardan yapılma cipsleri de yiyeceksiniz.
Geceleri de bahçenizi denizanası geniyle donatılmış buğdaylarla aydınlatacaksınız.
Diyebilirsiniz ki, "hep olumsuz tarafından bakma, bu gelişmeler olmasa açlığın önüne geçilemez". İyi ama açlığın nedeni gıda üretimindeki yetersizlik değil ki!
Tam tersine, bugün dünyada gıda üretiminde fazlalık var. Öyle ki, tüm üretilen besinleri toplayıp, dünyadaki insan sayısına bölseniz, kişi başına günlük 2 kilo gıda düşüyor.
Bu hepimizi besler de, yusyuvarlak bile yapar.
Sorun gıda üretiminin yetersizliği değil, aç olanların gıda alacak paralarının olmaması.
Ama, daha da vahimi, biz de o süt, domates, üzüm gibi oluyoruz.
Neye ağlayıp, neye güleceğimizi birileri bize anlatıyor.
Kimi sevip, kimden nefret edeceğimizi de.
İnsan ilişkilerini artık klavye ve monitor üzerinden kuruyoruz.
Gün geliyor, öldürüyoruz.
Adına "bilgi" dedikleri rafine verilerle zihnimizi doldurup, enselerinde barkod yapıştırılmış mamül ürünler oluyoruz.
Ne diyelim?
Raf ömrümüz uzun olsun!
_firuz_
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Dostluğun kolları birbirimizi dünyanın bir ucundan bir ucuna kucaklayabilecek kadar uzundur
MONTAİGNE
MONTAİGNE