
Geçen hafta Samsun'dan gelen halamız, Nehir pazarda civcivleri görüp çok sevince bitanesini almış hediye olarak. Adını Nisa koydu, Nisa'ya babamız daha büyük bir kutu hazırladı suyunu ve yemini koyduk içine. Durmadan öten civcivimiz 2 gün önce ötmez oldu, saatler geçtikçe hareket de etmez oldu.

Nehir anladı tabi bir terslik olduğunu. Daha önce onu çok uyarmıştım eline alma diye ama çok sevdiği için dayanamıyordu alıyordu eline. Şimdi Firuz'dan öğrendim ki civcivler kesinlikle ele alınmamalıymış :(
Anne hasta civcivim dedi ve hüzün çökmeye başladı yüzüne, artık Nisa ayaklarının üstünde bile duramıyordu can çekişiyordu. Nehir ağlamaya başladı ve onu susturamadım. Ne yapacağımı bilemedim ama kandırmamam gerektiğini de biliyordum. O çok hasta kızım ölecek dedim. Hiç susmadı en sonunda dayanamadık ağlamasına, bir şekilde onu oyaladık ve babaannemiz sakladı kutuyu.
Öldü dedim. Ne zaman öleceğimiz belli değil, ölüm kavramıyla bir hayvan vesilesiyle tanışması daha iyi olur diye düşündüm ve kandırmadım onu. Bahçeye indirdim, buraya gömdük işte dedim, hala durmadan ağlıyordu, bahçeden dakikalarca çiçek toplayıp koydu toprağa, vedalaştı Nisasıyla. Yeni civciv alırız dedi yakınlarımız ama ben buna karşı çıktım, ve bugün internette bulduğum bir yazıyı okuyunca doğru hareket ettiğimi farkettim:
Evcil bir hayvanın ölümü, ölüm kavramını çocuğa açıklamak için iyi bir fırsat olabilir. Çocuğun yaşadığı duygular saygıyla karşılanmalı, tüm aile üzüntüsünü dile getirerek bir tören içerisinde hayvan evden uzaklaştırılmalıdır. Hemen yeni bir hayvan alınmayarak çocuğun kavramları geliştirmesine olanak sağlanmalı ve anı anlamına gelecek ritüel bir davranışa izin verilmeli, hatta teşvik edilmelidir.

Bunlar da anneannemizin daha önceden aldığı balıklar, Nehir'in gözbebekleri :) Onlara bizim isimlerimizi vermiş. İki japon balığı biziz, yani anne ve baba. Küçük siyah olan ise Nehir..
Onlar da çok uzun süre yaşamayacak şüphesiz, ama civcivin acısını atlatmadan birşey olmaz inşallah... _Saniye_